Biz doğuluyuz, bizim erkeklerimiz çarşı pazar gezmemize izin vermezler. Eve birşey lazım olunca kendileri alıp getirirler bizi pazara göndermezler. Eşimin işyerinin karşısında manav var, eksik olan ne varsa eşime söylerdim manavın çırağı getirirdi. O gün yine eşimden birşeyler istedim tamam gönderirim birazdan dedi, bir saat sonra kapı çaldı, bende gelen çırak çocuktur diye, başım gerdanım açık açtım kapıyı, ama gelen çırak değil manavcının kendisiydi, bana bakışlarını hiç kaçırmadı hatta iyice süzdü beni, o an çok utandım poşetleri aldım elinden teşekkür ettim, nezaman birşey lazım olursa çekinme dedi, tamam dedim gitti. O günkü bana bakışları aklımdan çıkmadı, Aksam eşime çırak iştenmi çıktı diye sordum, yok hastaymış bikacgun gelmiycekmis dedi. Ertesi gün eşimin işyerine gittim yemek götürdüm, geri dönerken manavci kapının önündeydi, göz göze geldik gülümsedi. Eve gittim içim bir tuhaftı kendime kızıyordum, ama manavcıyı düşünmeden de edemiyordum. 3 gün sonra eşimin abisi aradı istanbuldaki amcası hastalanmış, oraya gitmemiz lazım dedi, sabah erkenden otobüsle istanbula gittiler. O gün akşama kadar komşularla falan oturduk ama aklım biryandanda manavcıdaydı, düşünmek istemesemde kendime hakim olamiyordum. Kızkardeşim aradı abla eniştem yokmus akşam cocuklarla sana gelicem dedi tamam dedim. Evde birşey yoktu mecbur manava gitmem lazımdı, Üzerime düzgün birşeyler giydim manava gitmek için evden çıktım. Hava biraz kararmaya başlamıştı manava gittiğimde malzemeleri kapının önünden içeriye alıyordu, beni görünce elindeki kasayı bıraktı, içeri gelsene dedi, girdim. Sen gelmesen ben gelecektim artık dayanamıyordum dedi, heycandan kıpkırmızı oldum, beni öyle görünce utanma dedi, benimle gel dedi arkada depo gibi biryere girdik……devamını okumak için diğer sayfaya geçebilirsiniz..
Depoya doğru adım attığım anda, içimde tarif edemediğim bir sıkışma oldu. Manavcı bir şey söylemek üzereydi ama ben o an, sanki biri omzuma dokunmuş gibi irkildim. İçimde bir ses yükseldi:
“Ben ne yapıyorum?”
O küçük, daracık odanın kokusu, sessizliği… Kalbim öyle hızlı atıyordu ki kendimi duyabiliyordum. Bir an gözümün önüne eşim geldi—her sabah evden çıkarken bana baktığı o güven dolu bakışı hatırladım. Çocuklarım aklıma geldi. Evimdeki huzur, sıcaklık, yılların emeği, iyisiyle kötüsüyle biriktirdiklerimiz…
Bir adım geriledim.
Manavcı şaşkınlıkla bana baktı.
“Bir şey mi oldu?” dedi.
Derin bir nefes aldım.
“Ben… buraya gelmemeliydim. Yanlış bir adım atıyordum. Bu durum hoşuma gitmedi, kendime yakıştıramadım,” dedim. Sesim titriyordu ama içimden geçen buydu.
Adam bir şey söylemeye çalıştı ama sözünü kestim:
“Bakışların, konuşman… belki hoşuma gitmiş olabilir ama bu benim zayıflığımdı. Benim bir ailem var. Bugün buraya gelmek büyük bir hataydı. Lütfen bir daha böyle bir şey olmasın.”
Manavcı gözlerini yere indirdi.
“Tamam,” dedi kısık bir sesle. “Seni rahatsız etmek istemem.”
Ben hızlıca geri çıktım. Kapıdan dışarı adım atınca hava daha da kararmıştı. Sokaktaki serinlik yüzüme çarpınca kendime biraz daha geldim. Yürürken kalbim hâlâ hızlı hızlı atıyordu ama içimde bir rahatlama vardı, sanki bir uçurumun eşiğinden son anda dönmüştüm.
Eve vardığımda çocuklar seslenerek koştu, kapıyı açtılar. O an içimde kocaman bir sıcaklık yayıldı.
“Burası benim yerim,”