Yaşlı amca
Cami cami gezip cemaate vaaz veren hoca bir camiye girer. Bakar ki iki yaşlı amcadan başka cemaat yok. Kendine kendine: – Ben yine de konuşmamı yapayım! Diyerek kürsüye çıkar. Hoca konuşmaya başlayınca yaşlı amcalardan biri uyur.
Yaşlı amca
Cami cami gezip cemaate vaaz veren hoca bir camiye girer. Bakar ki iki yaşlı amcadan başka cemaat yok. Kendine kendine:
fıkranın devamı için görsellere tıklayarak ilerleyiniz,,,
Cami cami gezip cemaate vaaz veren hoca bir camiye girer. Bakar ki iki yaşlı amcadan başka cemaat yok. Kendine kendine:
– Ben yine de konuşmamı yapayım! Diyerek kürsüye çıkar.
Hoca konuşmaya başlayınca yaşlı amcalardan biri uyur.
Diğeri de ağlamaya başlar. Hoca anlattıkça o ağlar, o ağladıkça hoca coşar. Konuşma bitince hoca kürsüden iner. Sürekli ağlayan amcayla vedalaşırken:
– Ya amca sen niye bu kadar ağladın ki? Diye sorar. Yaşlı amca :
Ah evladım ah! Sen kürsüde o kadar coşarak anlatıyordun ki, keşke şu kulaklarım duysa da ne dediğini anlasam diye ağlıyordum! Demiş.
BONUS FIKRA
Adam işten kovulduğunu öğrenince, insan kaynakları bölümü müdürüne gitmiş ve “Bu kadar uzun senedir bu şirkette çalışıyorum. En azından bana iyi bir referans mektubu vereceğinizi düşünüyorum” demiş.
İnsan kaynakları bölümünün müdürü, kendisinin de aynı fikirde olduğunu ve ertesi gün mektubun hazır olacağını, gelip almasını söylemiş.
Ertesi gün, adam ofise geldiğinde masasında referans mektubunu bulmuş. Mektup;
Ah evladım ah! Sen kürsüde o kadar coşarak anlatıyordun ki, keşke şu kulaklarım duysa da ne dediğini anlasam diye ağlıyordum! Demiş.
BONUS FIKRA
Adam işten kovulduğunu öğrenince, insan kaynakları bölümü müdürüne gitmiş ve “Bu kadar uzun senedir bu şirkette çalışıyorum. En azından bana iyi bir referans mektubu vereceğinizi düşünüyorum” demiş.
İnsan kaynakları bölümünün müdürü, kendisinin de aynı fikirde olduğunu ve ertesi gün mektubun hazır olacağını, gelip almasını söylemiş.
Ertesi gün, adam ofise geldiğinde masasında referans mektubunu bulmuş. Mektup;
Ah evladım ah! Sen kürsüde o kadar coşarak anlatıyordun ki, keşke şu kulaklarım duysa da ne dediğini anlasam diye ağlıyordum! Demiş.
BONUS FIKRA
Adam işten kovulduğunu öğrenince, insan kaynakları bölümü müdürüne gitmiş ve “Bu kadar uzun senedir bu şirkette çalışıyorum. En azından bana iyi bir referans mektubu vereceğinizi düşünüyorum” demiş.
İnsan kaynakları bölümünün müdürü, kendisinin de aynı fikirde olduğunu ve ertesi gün mektubun hazır olacağını, gelip almasını söylemiş.
Ertesi gün, adam ofise geldiğinde masasında referans mektubunu bulmuş. Mektup;
“Bu mektup bizde oniki senedir çalışan elemanımız için hazırlanmıştır. Bizden ayrıldığında çok memnunduk”.
Kendi halinde yaşayan, gariban bir köylü şehre gitmişti. Büyük bir mağazada iki kişinin karşılıklı oturup konuştuklarını gördü. İçerde bir masa ve üç dört koltuktan başka bir şey görünmüyordu. Merak etti ve içeri girdi:
- Selamünaleyküm ağalar.
- Aleykümselam hemşerim ne istiyorsun?
- Merak ettim acaba burada ne satıyorsunuz?
Köylü ile dalga geçmek isteyen satıcı sırıtarak cevap verdi:
- Eşek satıyoruz.
Köylü de taşı gediğine yerleştirdi:
- Sadece ikiniz misiniz, yoksa daha var mı?
Bir kalp doktorunun arabası bozulmuş ve tamire götürmüş. Motor ustası arabasının motor kaputunu açıp bir süre arabanın motoruna doğru bakmış. Daha sonra kalp doktoruna dönerek:
─ Size bir şey soracağım, siz insanın kalbini tamir ediyorsunuz, bense arabanın kalbini yani motorunu tamir ediyorum.
Mesela ben birazdan motora bir bakışta problemin neresinde olduğunu anlayacağım. Kapakçıkları temizleyeceğim, gerekirse motorun kablolarını, parçalarını, yağını değiştireceğim.
Hatta çok gerekirse motoru tamamen çıkarıp yerine yenisini takacağım. Neredeyse ikimiz de aynı işi yapıyoruz.
Ama siz neden benden birkaç kat fazla para kazanıyorsunuz ?
Bu haksızlık değil mi? Demiş.
Kalp doktoru motor ustasına bakıp hafifçe gülümsemiş. Daha sonra ustanın kulağına eğilerek şöyle söylemiş:
─ Bu söylediklerinin hepsini motor çalışırken yapmayı denesene. Ben öyle yapıyorum çünkü.
Padişah ile vezir tartışmaya başlamış. Padişah vezire:
- En büyük ve en güçlü olan benim. Sen benim emrimdesin! demiş. Vezir de;
- Hayır ben büyüğüm. Ordunun başında ben savaşıyorum, sen sadece mühür basıyorsun, diye itiraz etmiş. Tartışma uzayınca padişahla vezir, bir çobanın yanına gitmişler ve konuya hemen girmemek için çobana sormuşlar:
- Senin koyunun mu büyük, ineğin mi?
Çoban şaşırmış şaşırmasına da, soranlar da padişahla vezir.
- İneğim, demiş.
- Keçin mi büyük, öküzün mü? Çoban;
- Öküzüm tabii, deyince, asıl soruyu yöneltmişler çobana:
- Söyle bakalım, padişahın mı büyük, vezirin mi?
Çoban hiç düşünmeden yanıt vermiş:
- Vallahi ben bu hayvanları tanımıyorum!
Adamın biri bir gün rüya görmüş ve gördüğü rüyayı bir rüya tabircisine gidip sormaya karar vermiş. Tabirciye gitmiş ve anlatmaya başlamış:
-Ya ben bi rüya gördüm ama o kadar kötü ki sorma gitsin. Önce bir ağaç gördüm ağaç mı desem, söğüt mü desem, çınar mı desem... Bi yeşillik gördüm yeşillik mi desem, çayır mı desem , çimen mi desem... Sonra bi su gördüm nehir mi desem, çay mı desem, dere mi desem...
Adamın her şeyi üç kez söylemesine sinir olan tabirci ona dönüp sinirle;
- Anladığım kadarıyla Allah senin belanı verecek ama bugün mü desem, yarın mı desem, öbür gün mü desem bilemedim
Bakan olan görgüsüz birisi şoförüne sorar.
- Söyle bakalım eşekle şoför arasında ne fark vardır?
Şoför bir süre düşündükten sonra mahcup bir şekilde;
- Bilemedim sayın bakanım, demiş. Bakan cevap olarak;
- Eşeğe çüş deyince, şoföre ise dur deyince durur, demiş.
Bunun üzerine şoför çok sinirlenmiş ama karşısındaki bakan olduğu için bir şey söyleyememiş. Belirli bir süre sonra bu defa şoför bakana;
- Bir soru sorabilir miyim bakanım? der. Bakan da;
- Sor bakalım, der. Şoför sorar;
- Eşekle bakan arasında ne fark vardır?
Bakan bir süre sonra;
- Bulamadım şoför efendi, sen söyle bakalım, der. Bunun üzerine şoför de;
- Vallahi bakanım ben de bulamadım...