Haziran güneşi İzmir’deki lüks otomobil galerisinin camlarında parlıyordu. İçeride milyonluk araçlar, mükemmel grup elbiseler ve seçkin müşteriler vardı. Burası, paranın saygı gördüğü yerlerden biriydi.
Kapıdan içeri eski ceketli, yıpranmış sandaletli bir adam girdi. Üzerindeki kıyafetler ve dağınık hâli, çalışanların ilgisini hemen çekti. Bakışlar değişti, fısıltılar başladı.
Galeri müdürü adamı süzdü ve sert bir sesle yaklaştı.
“Burada ne işin var?” dedi.
Adam sakin bir tonla yalnızca çevreye bakmak istediğini söyledi.
Cevap sert oldu. Omzundan tutuldu, müşterilerin bakışları arasında dışarı çıkarıldı. Kimse itiraz etmedi. Kimse durdurmadı.
Adam sessiz sedasız kaldırımda durdu. İçeri baktı.
Ve o an kimsenin bilmediği bir gerçek vardı:
Kovulan adam, bu galerinin gerçek sahibiydi.