İsmim Şüheda;
Yaşım daha gençti, Eşimi kaybettikten sonra ne yapacağımı şaşırmıştım..
Çocuklarıma bakabilmek için evimizin önündeki bahçeye mevsimlik sebzeler dikip pazarda satmaya başlamıştım. Tek isteğim yaşadığımız yoksul hayatı çocuklarımın da yaşamamasıydı. Bu yüzden onların okuyup meslek sahibi olmasını o kadar istiyordum ki. Sabah erkenden kalkıp evde kalan birkaç parça kahvaltılığı çocuklarıma hazırlar, önlüklerinin ceplerine de 4 5 lira , öğle yemeğinde simit alabilmeleri için koyardım. her sabah evden çıkar pazara giderdim. Bir sabah kalktığımda, yine fırından yarı parasına aldığım 1 bayat ekmeği kestim, küçük bir parça peynir ve 10 kadar zeytini ekmeğin yanına katık olarak koydum, O sırada 10 yaşındaki oğlum Veysel uyanmıştı. Bir an bana baktı. Üzerimde sayısız yaması olan eteğim ve oldukça eski olan hırkamı inceledi uzun uzun. tam yine önlüklerine 5 lira koyup kapıdan çıkacakken, “O paraları bize verme annecim. Kendin için biriktir. Bak eteğin ve hırkan çok eskimiş. Hem sen neden hiç kendine bir şey almıyorsun da, olan paranı da bize veriyorsun? ” dediğinde, gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başlamıştı göstermek istemedim oğluma. Ve biraz kızmış gibi yaparak, “Hadi hadi çok konuşma. Anneler çocuklarını çok severler. O yüzden her şeyin en güzelini çocukları giysin isterler. Şimdi kardeşini de uyandırıp kahvaltınızı yapın. Sonra doğru okula“ dedim . Pazar yerine gidene kadarda oğlumun yolda söyledikleri aklıma geldikçe gözyaşlarımı tutamıyor durup durup ağlıyordum sonra olanlar ise.................
Oysa ne kadarda haklıydı. Belki 6-7 sene olmuştu kendime yeni elbiseler almayalı. Biran yamalı eteğime baktım. Sonra daha sıkı sıkı sarıldım pazara satmak için götürdüğüm sebzelerime… Ertesi gün Veysel dizlerime yapıştı erken saatte. -“Arkadaşlarım tost ve meyve suyu yerlerken, gözümü onlardan alamıyorum. Ne olur biraz daha para ver anne?-” dediğinde içim sızladı maalesef daha fazla paramızın olmadığını söyledim o üzüntüyle.. Veysel susup başını öne eğip kardeşini uyandırmaya gitti kahvaltılarını yapmak için… 1 hafta kadar sonra küçük kızım Sare kulağıma eğilip, -” Abim okula gelmiyor anne. Evden çıktıktan sonra beni kapıdan içeri bırakıyor. Ben kendim giriyorum okula. Okuldan çıktığımda da geç geliyor beni eve bırakıyor. Ve kendisi tekrar dönüyor.. Bir haftadır böyle yapıyor-” dediğinde, sinirden aklım başımdan gitmişti. Sinirle dışarıda oynayan
Veysel’in yanına gitmiş. Kulağını öyle çekmiş ve bağırmaya başlamıştım ki, çocuk korku ve can acısıyla ağlamaya başlamıştı. -“Ben siz okuyun adam olun diye uğraşayım. Sen okuldan kaç öylemi? Gebertirim seni… Bir daha asla okula gitmemezlik yapmayacaksın anladın mı? -” diye bağırdığımda ise, gözyaşlarıyla başını sallamıştı.Ertesi sabah kardeşinin elinden tutmuş, ve okula doğru giderken, ben arkasından sinirli bir halde bakarken, -” Affet annecim. Seni hiç ama hiç üzmek istemiyorum – “dedi. Fakat bir hafta sonra oğlum Veyselin iyice zayıfladığını farkediyordum, epey endişelenmiştim. Yüzünün rengi de pek iyi değildi. İçi gitmişti. Ama hastaneye götürecek param olmadığı içinde evde kendi bildiğim yöntemlerle tedavi etmek istemiştim oğlumu.1 hafta kadar sonra ise öyle durgunlaşmıştı ki Veysel. Bir sabah evden çıkarken pek bir halsiz ve rengi benzi sapsarı bir halde, bana sarıldı gülümseyerek. Ve kardeşinin elini tutup, okula gidene kadar arkasını tekrar tekrar dönüp sürekli bana gülümsedi. O gün pazar yerine gittiğimde zar zor bir yer bulabilmiştim, tam sepetimden sebzelerimi çıkaracakken, okul önlüğüyle bir öğrenci yanıma gelmişti heyecanla; Veysel’in okulda bayıldığını ve öğretmenin arabasıyla onu hastaneye götürdüğünü söylediğinde önce korku içinde perişan halde kalakaldım, sonra sebze sepetini atıp gözlerim dolu dolu hastaneye doğru koşmaya başladım. Hastaneye vardığımda ise doktor oğlumun kontrolünü yeni bitirmişti. Ve telaş içinde doktorun ne söyleyeceğini dinlemeye başladım, -Doktor ; “Çocuk pek halsiz düşmüş. Açlıktan bayılmış. Düzenli beslenmesi şart-” dediğinde, yüzümü yere eğdim utanarak. Çocuklarıma okula gitmeleri için 5 lira simit parasını dahi zor verebilirken, doktorun söylediklerinden sonra öyle üzülmüştüm ki…Veysel’in öğretmeni hastane kantininden yiyecek bir şeyler getirdiğinde, çocuk olanca gücüyle ve heyecanla yemeğe başlamıştı yiyecekleri. Diğer elinde tuttuğu poşeti ise biran bile yere bırakmıyor, göğsüne bastırıyordu sıkı sıkı. O gün Taburcu olduktan sonra ise birlikte eve gittik……
O Akşam oğlumu yatağına yatırmış, ve komşudan ödünç un istemeye gitmiştim. Oğluma o akşam en sevdiği gözlemeden yapmak istemiştim. Eve döndüğümde ise masanın üzerinde çok güzel çiçek desenli bir etek. Ve çok sevdiğim renk kırmızı bir hırka gördüğümde, Veysel yatağında çok halsiz bir şekilde yüzüme gülümsüyordu; o an Veysel’e baktım. Ve şaşkınlıkla -“Oğlum bunlar da nerden çıktı?-“Kim aldı? -“diye sorunca. Veysel mutluluk gözyaşlarıyla gülümsedi ve şu cümleler döküldü dudaklarından. -” Sana kalsa kendine asla giyecek almazdın. Senden tost alma bahanesiyle her aldığım paradan biraz biriktirdim, durumumuzun olmadığını söylemiştin ya bana, bende verdiğin harçlıktan artırdım hem 1 hafta oruç tuttum. Sen okuldan kaçtığımı düşününce mecbur kaldım. Sana elbise alabilmek için 1 aydır simit yemiyorum. Ve her gün biraz artırıyorum. Anneler günün kutlu olsun fedakar annem.-“dediğinde hıçkırıklarla sarılmıştım oğluma. Ve neden böyle bir şey yaptığını sorduğumda. -” O an sarılıp kokumu defalarca içine çekti ve şöyle dedi gülümseyerek: -“Çocukları da annelerini çok ama çok severler, bende seni çok seviyorum. sen hiç üzülme ne olur Annecim”