Nikâh masasındaki tebessümüm ne kadar zorlama ise, gerdek gecesine doğru atılan her adımım o kadar ağırdı. Kalbim göğsümden çıkacak gibiydi. Odaya girdiğimde ihtişamlı yatak, kırmızı güller ve altın kandiller bana bir saray masalı gibi görünmeliydi… Ama ben, masalın prensesi değil; bilinmez bir kaderin içine sürüklenen bir yabancıydım. Kapı kapandığında içimdeki korku daha da büyüdü. Çevremdeki herkes “artık gerçek bir eş olma zamanı” demişti. Ama ben hâlâ çocukluk hayallerimin sıcaklığını kalbimde taşıyordum. O gece, kendimi hazırlıksız hissettiğim bir yolculuğa çıkmak üzereydim. Şeyhin adımlarını duydukça nefesim kesiliyordu. İçimde bir ses “kaç” diyordu, ama ayaklarım kıpırdamıyordu. Yüzüne baktığımda gözlerinde yumuşak bir sevgi vardı belki…Go'rsele ilerleyn devamı diger sayfada..
fakat ben o sevgiyi kabullenemiyor, sadece üzerime çöken ağırlığı hissediyordum. O an hissettiğim korku, sadece ona dair değildi. Hayallerimden, özgürlüğümden ve kendi kimliğimden koparılma korkusuydu. Bu yatağın bana altın bir zincir olacağını düşünüyordum. Ve o gece boyunca kalbim bana tek bir şey fısıldadı:Go'rsele ilerleyn devamı dger sayfada..
“Bu hayat benim seçimim değil… Peki, ben kendi yolumu ne zaman çizeceğim?” O gece gözlerimi sımsıkı kapadım. İçimdeki çığlığı kimse duymadı. Ve sabah olduğunda, ayna karşısında gördüğüm yüz artık bana ait değildi. Artık ben, çevremdekilerin istediği kişiydim. Şatafatlı kıyafetler, pahalı mücevherler, büyük bir isim… Ama o aynada gördüğüm genç kızın gözlerinde ışık yoktu. Gözlerimdeki ışığı sanki geceyle birlikte söküp almışlardı. Günler böyle geçti. Şeyh bana armağanlar sundu, bana sarayını, dünyasını verdi. Fakat ben pencereden dışarı baktığımda hep aynı şeyi düşündüm: “Bütün bu altınlara rağmen, ben aslında ne kadar yoksulum…” Geceleri uykularım bölünüyordu. Sarayın koridorlarında yankılanan sessizlik bana kendi iç sesimi hatırlatıyordu: “Bir gün… bir gün, buradan çıkacaksın. Çünkü hiçbir kafes, sonsuza kadar bir kuşu içinde tutamaz.” Ve işte o an, içimde gizli bir isyan kıvılcımı doğdu. Belki henüz küçüktü, belki daha cesarete dönüşmemişti, ama oradaydı. Bir gün büyüyüp beni özgürlüğe götürecekti.