İzliyorlar seni. Sadece dün değil, bayağıdır takipteymişler. Kendi gözlerimle gördüm. Üç kişiydiler. Tam şurada, karanlıkta zulaya yatmışlardı." Eliyle o karanlık sokağı işaret etti. "Beni orada sızmış, uyuyor sandılar. O eski kocan olacak şerefsiz, yanındaki iki adama anlatıyordu; 'Yalnız yaşıyor, nöbetten geç çıkıyor, buralar zaten in cin top oynuyor olur, dışarısı zifiri karanlık' diyordu. Seni ortadan kaldırdıktan sonra cesedini nasıl kaybedeceklerini, kime ne pay vereceklerini konuşuyorlardı. Evin tapusu senin üstüneymiş ya, derdi oymuş soysuzun."
Zeynep’in kanı dondu. Ayak parmaklarından tepesine kadar buz kestiğini hissetti. Nefesi boğazına düğümlendi. Son haftalarda yaşadığı o sebepsiz huzursuzluklar bir film şeridi gibi geçti gözünün önünden: Köşe başlarındaki o belirsiz gölgeler, sırtında hissettiği o tekinsiz, yabancı bakışlar, sanki biri ensesinde nefes alıyormuş gibi hissettiğinde adımlarını sıklaştırması...
"Her şeyi duydum," diye devam etti yaşlı adam. "Onlara göre ben kaldırım kenarında yatan bir çöp yığınıydım, adam yerine koyup susmadılar bile. Ama ben her kelimelerini hafızama kazıdım."
Sonunda Zeynep’in elini şefkatle bıraktı ve fısıldayarak son sözünü söyledi:
"Seni orada beklediler kızım. Gece yarısına kadar pusu kurdular. Gelmediğini anlayınca, söylene söylene çekip gittiler. Sözümü dinlemekle sadece yolunu değiştirmedin, hayatını kurtardın."