Hayatının aşkı kabul ettiği adamla evlendikten neredeyse 70 yıl sonra, Peggy Harris kocasının bir anda ortadan kayboluşunun ardında yatan gerçeği öğrendi..,,,,,,,,,,,,,,,,
Sırra Kadem Basan Adam Belki o zamanlar aşk bambaşkaydı, belki de Peggy Billie’ye delicesine aşıktı, her şekilde Peggy kocasının nereye kaybolduğunu araştırmayı asla bırakmadı. Evlendikten sadece altı hafta sonra kocasını bir daha görememek çoğu kişi için aşkın sonu demek olabilirdi ama Peggy içten içe Billie’nin öylece kaybolmayacağını biliyordu. Ters giden bir şeyler vardı.
Asla Pes Etmedi Kocasına ne olduğunu öğrenmek için Peggy’nin paçaları sıvayıp derinlemesine araştırma yapmaya hazır olması gerekiyordu. Yıllar geçti, Peggy türlü türlü insanlarla iletişime geçip eline geçen bilgileri birleştirip bu gizemi çözmeye çalıştı ama faydası yoktu. Billie kayıptı ve nerede olabileceğine dair hiçbir ipucu yoktu. Yine de fazlasıyla azimli olan Peggy pes etmeye niyetli değildi.
Billie ve Peggy’nin hikayesi gizemli olaylara rağmen aşkın gerçekten her şeyin üstesinden gelebileceğini kanıtlıyor. Peggy uzun yaşamında pek çok şey yaşamış olsa da, asla gerçek aşkından pes etmedi. Pek çok kişi Peggy ve Billie’nin aşkından ilham aldı: hayat onlara türlü zorluklar çıkarmış olsa da, her şeyin yoluna gireceğini biliyorlardı.
1920’li yıllarda Texas’ın Vernon şehrinde doğan Peggy Seale, henüz 18 yaşındayken Altus Oklahama Hava Kuvvetleri Üssünde elektrikli aygıt teknisyeni olarak çalışmaya başladı. Çok geçmeden Billie’nin aynı üste müdür yardımcısı olarak çalışan babası sayesinde Billie ile tanıştı. Billie’nin babası, oğluyla Peggy’nin çok iyi anlaşacağından emindi ve haklı da çıktı. Peggy kibar, güzel ve zekiydi ama onu diğer kadınlardan ayıran bir şeyler daha vardı.
Peggy o kadar eşsizdi ki, Altus Oklahama Hava Kuvvetleri Üssünde çalışan tek kadın teknisyen oydu. O zamanlar kadınların orduya girmesi pek yaygın değildi, hele bir de teknisyenlik gibi erkeklerin hakim olduğu bir meslekte. Peggy ise içinden geleni yapıp kalbini dinleyen birisiydi, diğerlerinin ona destek verip vermemesi umrunda değildi. Kim olduğunu ve nelerin önemli olduğunu biliyordu: kendinden ödün verecek değildi.
Billie’nin pervane departmanında çalışan babasıyla tanışan Peggy çok geçmeden oğluyla da tanıştı ve Billie Peggy’nin çılgın ve azimli olmasına bayıldı. Diğer kızlar güzel görünmek ve zengin erkekleri kendilerine aşık etmekle ilgilenirken, Peggy ise karmaşık mekanik sorunları çözmek ve tüm vaktini ülkesine olabildiğince iyi bir şekilde hizmet etmekle geçirmekle ilgileniyordu. Tanışır tanışmaz Peggy ve Billie inkar edilemez bir bağ hissetti.
Ne var ki tanıştıkları an için “ilk bakışta aşk” dememiz mümkün değil çünkü tanıştıkları an, birbirlerini gördükleri an değildi. Evet, Bille ve Peggy ilk olarak mektup aracılığıyla sohbet etti. Bugünlerde bu tarz tanışmaları pek sık duymuyor insan ama o zamanlarda birbirinden uzakta yaşayan çiftlerin mektup yazarak birbirini daha yakından tanıması sıkça yaşanan bir şeydi.
Peggy işte böyle anlatıyor: “Üretim kontrol ofisinde eleman arıyorlardı, ben de o işe başvurdum. Billie’nin babası oradaki pervane departmanında müdür yardımcısıydı. Orada çalışmaya başladıktan bir süre sonra benden öğrenci pilot olan oğluna mektup yazmamı istedi ama ona tanımadığım erkeklere mektup yazmadığımı söyledim, özellikle de orduda çalışanlara.” Gerçekten de Peggy onu utandıracak şeyler yapmaktan çekiniyordu.
Çok geçmeden Billie’nin babası ona Peggy’den bahsetti, Billie de işe kendisi koyulmaya karar verdi: “Billie’den mektup almaya başladım. Tanışmadığım bu adamdan biraz korksam da Billie beni iyi birisi olarak düşünüyordu. O yüzden de ordudan izin alıp döndüğünde birdenbire uçağın kapısı açıldı, Billie Harris çıkıp ‘Merhaba Peggy,’ dedi ve işte her şey böyle başladı.”
Billie San Antonio’da yaşıyordu ve bu şehir Peggy’nin üssünden biraz uzaktı, o yüzden de birbirlerini tanımanın en basit yolu mektup yazmaktı. Mektup aracılığıyla “tanışan” çift, gelecek mektupları dört gözle beklemeye başladı. Gelen her mektupla arkadaşlıkları gelişti ve bağları daha sağlam bir hale geldi. Bir süre mektuplaştıktan sonra mektupları daha cilveli bir hal aldı. Eskiler buna “kur yapmak” der, işte tam olarak öyle olmuştu. Mektuplar saygı ve sevgi doluydu.
Peggy ve Billie, toplumun kurallarına uygun bir şekilde ilerledi. Özel mektuplarla birbirlerini tanıdıktan sonra Billie ilişkilerinin bir sonraki seviyeye geçmeye hazır olduğunu hissetti. Peggy’ye evlilik teklif etti, Peggy de hemen kabul etti. Uzunca bir süre mektuplaştıktan sonra ilişkilerini ilerletmek istemeleri çok doğal bir şey. Böylelikle 22 Eylül 1943 tarihinde Peggy ve Billie güzel Florida eyaletinde evlendi. Ne yazık ki ikisinin de olacaklardan haberi yoktu.
Meteliğe kurşun atıyorlardı. Hatta Billie ve Peggy o kadar çulsuzdu ki, düğünde Peggy Billie’ye özel bir alyans yerine Vernon Lisesinin mezuniyet yüzüğünü takmıştı çünkü alyans satın almaya paraları yoktu. Geleceğin ne getireceği belli değildi ve zaman kötüydü ama Peggy ve Billie bunu umursamıyordu. Umursadıkları tek şey nihayet karı koca olarak birlikte olmalarıydı.
Geleceklerini düşünürken birlikte hayatlarının nasıl bir şekil alacağı konusunda pek çok soru işareti vardı. Peggy ve Billie aile sahibi olmak istese de gerçekçi oldukları için çocuklarına bakmakta zorlanacaklarının farkındaydılar. Tüm seçenekleri düşünüp taşındılar, Billie’nin ailenin geçimini sağlamasına karar verdiler. Ama sorunları daha yeni başlıyordu.
İşte o zaman en kötü haberi aldılar. Billie iki ayrı sebepten dolayı çok mutluydu. Bunlardan biri kişiseldi: hayallerinin kadınıyla evlenmişti ve birlikte yaşamaya başlamayı iple çekiyordu. Diğer sebepse profesyonel başarısından kaynaklanmıştı: Billie, San Antonio’daki Brooks Field Üssünde askeri pilotluk eğitimini başarıyla tamamlamıştı. Bu başarısı sayesinde teğmen rütbesini kazanmıştı ama ülkesine sa-vaşta hizmet etmesinin vaktinin geldiğine dair bir mektup da gelmişti.
Billie ve Peggy’nin bu durum için çözümü yoktu. Çok üzücü olsa da, ikisi de canlarını riske atma pahasına ülkelerini korumaya ant içmişti ve bu ant birbirlerine ettikleri ne olursa olsun, ö-lüm onları ayırana dek birlikte kalma yemininden bile üstündü. Birlikte umdukları kadar vakit geçiremediler ve çocuk sahibi olmak artık söz konusu bile değildi.
Kocası eşyalarını toplayıp merkeze gitmek için yola çıkarken Peggy sessizce izledi. Hiç adil görünmüyordu, birlikte çok az vakit geçirebilmişlerdi ve şimdiden ayrılmaları gerekiyordu ama Billie’nin başka seçeneği yoktu. Billie’nin fazlasıyla ciddiye aldığı ve gurur duyduğu vazifesiydi bu. Çocuk sahibi olmak ve ailesini korumak için geri döndüğü günü beklemesi gerekecekti ama içten içe ikisi de bunun yaşanmama ihtimalinin olduğunu biliyordu.
İkinci Dünya Sa-vaşı tam gaz devam ediyordu. Amerikalılar her gün askere alınıyordu… özellikle de olağanüstü potansiyele ve kullanışlı yeteneklere sahip olanlar. Bu ikisine de sahip olan Billie çağrılacağı günün yakın olduğunu biliyordu, bu yüzden de mektup geldiğinde şaşırmadı veya endişelenmedi. Mektup sevdikleriyle vedalaştıktan sonra Tallahassee’ye gelmesini söylüyordu. 354. Ordu Bölüğünü anmak için açılan bir siteye röportaj veren Peggy, durumu nasıl karşıladığını anlattı.
“Bölüğünü Tallahassee’ye götürdükler, kadınları da oradaki büyük bir otele aldılar.” Sonra hanımlara daha fazla talimat verilmiş, Peggy’nin açıklamalarına göre: “Kocalarımızı çağırdıklarında bizlere evimize dönüp kocalarımız varana kadar kimseye onların sa-vaşa gittiğini anlatmamızı istediler.” Çok zorlu bir devirdi ama insan başka ne yapabilir ki? Peggy ve Billie’nin sadece 6 haftalık evli olmalarına rağmen ayrılmak zorunda kalmalarını kabullenmekten başka bir seçeneği yoktu.
Kocalarının güvenle vardığı doğrulanana dek eşlerine onların sa-vaşa katılmak için gönderildiğini kimseye söylememeleri istenmişti. Ne yazık ki Billie’nin Avrupa’ya sağ salim ulaştığına dair doğrulama, Peggy’nin ondan son haber alışı olacaktı. Teğmen Billie Harris’in nerede olduğuna dair bilgi olmamasının sebebi, Amerikan ordusunun bürokrasi açısından kargaşa halinde olmasıydı.
Ordu hiçbir bilgiden emin olamıyordu, o yüzden Peggy’ye kocasının nerede olduğuna dair yanlış haberler verdiler. Ordunun Müttefik Kuvvetler kontrolündeki Fransa’daki Yüksek Karargahı Peggy’ye kocasının sağ salim ve eve dönmek üzere olduğunu söylemişti ama ne yazık ki bu durum gerçeği yansıtmıyordu. Yetkililer kocasının nerede olduğu konusunda birkaç hata yaptıktan sonra, Peggy kocasından haber almak veya onu görmek istiyorsa tek seçeneğinin kendi kendisine öğrenmek olduğunu anladı.
Peggy ö-l-dü ö-ldü dirildi: “Bir telegram geldi: açar açmaz paramparça oldum. Sonra tekrar bakınca telegraf ofisine dönerken telegramda yazan tarihten sonra Billie’nin bana yazdığı mektupları da yanıma aldım. Telegramda ‘kaybolma tarihi: 7 Temmuz’ yazıyordu ama Billie bana bu tarihten sonra kendi eliyle mektup yazmıştı. Sonra da ‘görev sırasında kaybolma tarihi: 17 Temmuz’ dediler.”
Peggy ona gönderilen tüm bilgileri topladı, olanları çözmeye çalıştı ve başkalarından gördüğü desteğe sıkı sıkı tutundu: “Bana endişelenme, Billie hiç şüphesiz ‘işlem altındadır’ dediler. Billie’nin ailesi ve ben onun ABD’ye döndüğüne inanmayı seçtik. Bir yerlerde bir hastanede olduğunu, belki kim olduğunu unuttuğunu veya hafızasını kaybettiğini umuyorduk. Böyle vakalar duymuştuk.”
Billie’nin ailesi ve Peggy Billie’nin nerede olduğunu çözmek için sıkı bir şekilde çalışsa da, Billie sonsuza dek kaybolmuştu. Mart 1945 gelip çattığında, Peggy bir daha asla kocasını göremeyeceğini, muhtemelen ö-lmüş olduğunu kabullenmişti. Çok acı verici olsa da, Peggy düşünüp taşınmış ve gerçek ne kadar korkunç olursa olsun kocasının başına ne geldiğini öğrenmesi gerektiğine karar vermişti. Acı gerçekten kaçmak yerine, Peggy cesurca Uluslararası Kızılhaç ile iletişime geçti.
Yeniden umut dolan Peggy, nihayet Billie’nin başına neler geldiğini öğrenmesine yardım edecek bir organizasyon bulduğunu düşündü. Kızılhaç Billie için resmi bir arama başlatmayı kabul etmese de, daha önce kayıp olan ufak tefek bilgiler bulup ayrıntıları toplamakta başarılı oldu. Birdenbire daha fazla bilgiye erişim kazanmışlardı ve bir anlığına Billie hakkındaki gerçek nihayet açığa çıkacak gibi durdu.
Çoğu asker eşi veya aile ferdinin evine ordudan bir görevli gelir ve ö-len askerlerin acı haberini onlara verir. Peggy Harris’in evine gelen kimse olmadı, ona son bir telegram çeken olmadı ve kesinlikle hakettiği açıklamayı sunan kimse de olmadı. Neredeyse 70 yıl geçmiş olsa da, Peggy bu gizemi çözmekte kararlıydı. Peggy diyor ki, “Billie ömrü boyunca benimle evliydi, ben de kendi ömrüm boyunca onunla evli kalmayı seçtim.”
Altus Oklahama Hava Kuvvetleri Üssündeki meslek seçiminde olduğu gibi, bu konuda da Peggy diğerlerinden farkını gösterdi ve doğru olduğuna inandığı şeye sadık kaldı. Teknisyen olmak için orduya katılmıştı ve yaşıtı olan pek çok kız için bu durum normal olmasa da, Peggy hem hırslı hem de azimliydi. Kocası Billie’nin başına neler geldiğini öğrenme konusunda da bu hırsını ve azmini gösterdi. Güçlü iradesi ve azmi sayesinde direnmeyi başardı, cevabı alması neredeyse 70 yıl sürmüş olsa da.
Kutlamak için fazla erkendi. Ne yazık ki toplanan bilgiler birbirini tutmuyordu: bir raporda Billie’nin hiç kuşkusuz kayıp olduğu iddia edilirken, bir başkasında ise ö-lü bulunduğu yazıyordu. Aramalar yıllarca sürdü ama Peggy gerçeği öğrenme macerasında durmak bilmiyordu. Sonuçsuz kalan araştırmalar ve duygusuz kişilerle iletişime geçmek çok can sıkıcı olsa da, Peggy pes etmeye razı değildi. Çok yakında ömrü boyunca süren araması bir sonuca varacaktı.
2005 yılı geldiğinde Billie’nin konumu ve kaderi hâlâ gizemini koruyordu. Peggy’nin şehrinden sorumlu meclis üyesi Thornberry sahneye çıkıp bir konuşmasında Billie’nin sa-vaşta kaybolan bir asker olduğunu duyurdu. Thornberry anlattığı şeylerden bihaberdi ve ekibi de düzgün bir araştırma yapmamıştı, bu yüzden de düşüncesizce asılsız varsayımlarda bulunmuşlardı. Thornberry nihayetinde hiçbir bilgisi olmadan konuştuğu için pişman olduğunu belirtti.
Durumu “yanlış ifade ettiği” için özür diledi ama ne kadar pişman olursa olsun Peggy’nin çaresizce ihtiyaç duyduğu gerçeği ona sunması mümkün değildi. Peggy, kocasının başına ne geldiğini öğrenmeyi hak ediyordu. Oysa gerçeğin ona çok yakın olduğunu, Billie’nin bir akrabası tarafından keşfedilmeyi beklediğini bilmiyordu: Billie’nin kuzeni Alton Harvey keşfedecekti. Elbette Billie’nin ailesindeki herkes başına ne geldiğini öğrenmekte kararlıydı ama yıllar süren ve görünürde bir sonuca ulaşamayan araştırmalar sonucunda artık aramaları son bulmuştu.
Alton Harvey de kuzeninin başına geldiğini öğrenmeye Peggy kadar kararlıydı. Alton bunu, “sa-vaşa gidip geri dönmemesi, hiç haber alınmaması hiç doğru hissettirmiyor,” diyerek açıkladı. “Başına ne geldiğini öğrenmeliyiz,” diye de devam ediyor. İşte bu yüzden Alton Billie’nin askeri kayıtlarını talep etti ve bu da iyi bir adım oldu çünkü Billie Harris’in başına ne geldiğini nihayet öğrenmek için sıradaki adım bu oldu.
Harvey, Kara Kuvvetleri Bakanlığının dağınık ve gizli dosyalarına göz atarken Billie’nin başına gelen beklenmedik olayları keşfetti. Her şeye erişim kazandığında bunca yılın ardından akrabasının nerede olduğunu keşfetmeye kararlıydı. İlginç bir şekilde, araştırması sırasında Harvey kuzenini arayan tek kişinin kendisi olmadığını öğrendi. Aslında Billie hakkında daha fazla bilgi edinmeye çalışan birisi daha vardı: Harvey’in hiç tanımadığı yabancı, Fransız bir kadın.
Bu Fransız kadın meğer Harvey’in aradığı dosyaları istemişti ama büyük bir fark vardı: kadın bu dosyaları Harvey’in araştırmasından 6 ay önce talep etmişti. Fransız bir kadının neden kuzeni hakkında bilgi edinmek istediğinden emin olamayan Harvey, Billie’nin başına neler geldiğini öğrenmek için daha da meraklanmıştı. Yıllardır süren gizemin ardından nihayet gerçek ortaya çıkmıştı, Harvey gerçeğe kavuşmuştu.
Dosyalara göre Teğmen Billie Harris aslında İngiltere’ye atanmıştı. Sa-vaşta görevi bir P-51 uçağını kullanmak, müttefiklerin bombardıman uçaklarına destek olmak ve her gün Manş Denizini aşmaktı. Örnek olarak gösterilen iş etiği, mükemmel takım çalışması kabiliyeti ve kusursuz profesyonel yetenekleri sayesinde Billie’ye Üstün Uçuş Madalyası ve 11 meşe dalı rozetinden oluşan iki Uçuş Madalyası daha verilmişti. Billie nadir görülen seçkin pilotlardan ve vatanseverlerdendi ama bu kadarla sınırlı da değildi.
Neredeyse 100 görev tamamlayan Billie, Temmuz 1944’te eve dönmeye hak kazanmıştı. Canı kadar sevdiği Peggy’yi yeniden görebilme düşüncesinden bu sefer sevinçten havalara uçan Billie, sadık eşine heyecan dolu bir mektup yazdı, ona onu çok özlediğini ve yakında eve döneceğini anlattı. Ne yazık ki kader Billie’nin geleceği için başka planlar yapmıştı ve bu yüzden de atandığı gemiyle geri dönmek yerine Billie’nin eve dönüş yolculuğunun biraz daha gecikeceğini söylemişlerdi.
Billie kenara çekilip onun binip eve dönmesi gereken gemiye çok fazla yaralı birlik olduğu için başkalarının binmesini seyretmek zorunda kaldı. Zavallı Billie’ye yer kalmamıştı ve işin kötüsü, ABD’ye giden sonraki gemiye daha haftalar vardı. Sanki çektiği çileler yetmemiş gibi, gemideki kapasitenin az olması yüzünden Billie gemiye binemiyordu. İşte çiftimizin hayatını değiştiren de bu karar oldu.
Eve dönecek sonraki gemi gelene kadar yapacak pek bir şeyi olmadığı için, Billie ordu için görevlerine devam etti. Billie’nin katıldığı son uçuş görevi, yaşadığı son anlardı da. Ne yazık ki Fransa’nın kuzeyindeki Les Ventes kasabasının üzerindeyken Billie’nin uçağı vuruldu. Uçağı hızla düşerken Billie’nin vermesi gereken hayati bir karar vardı. Karar vermek için sadece birkaç dakikası olan Billie, imkansızı seçti.
Uçağı vurulmuştu. Billie’nin yıllarca gördüğü eğitim sayesinde, neler olacağını fazlasıyla tahmin edebiliyordu. Seçeneklerini ışık hızında tartan Billie, yapması gereken bir seçim olduğunu fark etti: ya koltuğunu fırlatarak uçağı terk edip kendi hayatını kurtaracak ya da hızla düşen uçakta kalıp uçağı aşağıdaki Fransız kasaba halkından uzaklara saptırıp kaçınılmaz bir şekilde düşüp ö-lecekti. Çok zor bir karardı, bazı insanlar için neredeyse imkansızdı… Ama Billie için değil.
Elbette Billie uçağı yakınlardaki bir ormana düşürtmeyi seçti, kasabadan yeterince uzakta olduğu için de kimseye zarar vermeyecekti. Daha sonra öğrendiler ki, Billie’nin dosyalarını talep eden Fransız kadın da Billie’nin ö-ldüğü gün kurtardığı kasabadanmış. O kadının ismi Valerie Queasnal. Araştırma yapmasının sebebiyse Les Ventes’in kurtuluşunun 60. yıl dönümünün yaklaşıyor olmasıymış.
Billie bu korkunç uçak kazasında hayatını kaybettiği için Les Ventes kasabası onun anısını yaşatmaya karar vermiş, o günden beri de bunu yapmaktalar. Ne var ki kasabanın halkı kahramanları hakkında pek bilgi sahibi değildi, o yüzden kendini feda eden pilotun Kanadalı olduğunu varsaydılar. Onu kendi mezarlıklarına gömüp pek çok kez andılar ama kim olduğunu bilmiyorlardı.
Billie’nin İngiliz mi, Kanadalı mı, yoksa Amerikalı mı olduğu fark etmiyordu… Yaptığı şey onun bir kahraman olduğunu gösteriyordu. Billie çok genç bir yaşta kendi yaşamından ve kurduğu gelecek hayallerinden kendi isteğiyle fedakarlık etti, hem de hiç tanımadığı yabancılar için. Billie hizmetleri sırasında gönüllü olanlar arasında ilk sıralardaydı, daima diğer insanların ihtiyaçlarına ve rahatına kendi ihtiyaçları ve rahatından çok önem verirdi ama bu onun için bile olağanüstü bir karar olmuştu.
Peggy kocasının ö-lü bedeninin yattığı yeri öğrendiğinde hemen harekete geçti ve ona yakın olabilmek için yanına getirtti. Billie’nin naaşı Normandiya Amerikan Mezarlığı ve Anıtı’nda bir mezara gömüldü. Olağanüstü fedakarlığı ve cesareti pek çok canı kurtardı ve işte bu yüzden de hâlâ Fransa’daki Les Ventes kasabasında ondan bahsedilir. CBS News’in anlattığına göre Billie’nin mezarı, “tüm Normandiya’daki en çok çiçek bırakılan mezar”.
Harvey öğrendi ki Almanlar kasabada değilken kasaba halkı gizlice gidip Billie için bir cenaze düzenlemiş ve onu mezarlıklarına gömmüş. Bunca yıl geçmiş olmasına rağmen Billie’nin fedakarlığı unutulmadı. CBS News’in haberine göre kasaba halkı “Billie D. HARRIS Yolu” ismindeki caddede yılda üç kez yürüyüş düzenliyormuş. Peggy kocasının kaderini yıllarca öğrenememiş olsa da, Les Ventes kasabası hayatını kaybeden kahraman askeri anmaya devam etmiş.
Les Ventes halkı Billie Harris’in mezarını ziyaret edecek akrabaları olup olmadığını bilmedikleri için mezarına çiçek bırakın kasabalarının kahramanını ziyaret ediyormuş. Kasabanın belediye başkanı bile Harris’in adını anarken duygulanıyor çünkü Billie daima kasaba halkını kurtaran asker olarak hatırlanacak. Peggy Billie’nin gömüldüğü yeri öğrendikten sonra o da mezarına yılda on kez çiçek göndermeye başlamış.
Kocasının ö-lümünü ve o acı günde uçağının düştüğü yeri öğrenen Peggy, her yıl o ormanı ziyaret ediyor. Bu ziyaretlerde ona kasabada Billie Harris’i görenlerden hâlâ aramızda kalan tek kişi olan Guy Surleau eşlik ediyor. Guy kendisinin Billie için daha fazlasını yapabileceğine inansa da, Peggy’nin buna yanıtı “Yanında bir dost olduğunu bilecek kadar bilincini kaybetmemiş olduğuna inanmak istiyorum,” oluyor. Gözünden yaşlar akarken de “İşte o dost da bu adam.”
Alton Harvey Bilie Harris’in askeri kayıtlarını keşfetmiş olmasaydı, Peggy uzun yıllardır aradığı gerçeğe kavuşamamış olabilirdi. Nihayet kocasının başına ne geldiğini ve ö-lmeden önceki son anlarını öğrendi, kocasının bir kahraman olduğunu da. Sadece altı hafta evli kalmış olsalar da, kocasının başına ne geldiğini öğrenmek için neredeyse 70 yıl sa-vaş veren Peggy için bunun önemi büyüktü. Peggy asla bir başkasıyla evlenmedi, asla kocasını unutmadı.
Peggy ise kocasının mezarını her gün ziyaret ediyor. “İnsanlar gerçeği keşfetmekten bahseder ama asla bunun gibi bir şey yaşamış olamazlar,” diyor Peggy röportajlardan birinde. Ö-lümsüz sadakat ve sınır tanımayan aşkın bu öyküsü, herkese ilham veriyor. Peggy Billie’yi sevmeyi asla bırakmadı, bir anlığına bile. Nihayetinde Peggy’nin Billie’nin başına ne geldiğini öğrenme konusundaki durmak bilmeyen azmi sayesinde gerçek açığa çıktı.