O geceyi hiç unutamam. Gelinliğimi çıkarmış, yatağın kenarına oturmuştum. Kalbim deli gibi atıyordu. Muhtar az bekle demişti, ben de sessizce başımı eğip “tamam” demiştim. Odada bir tek kandilin ışığı vardı. Sonra kapı hafifçe aralandı. Sandım ki muhtar geldi… ama değildi. İlk karısı, Zeynep Hanım girdi içeri. Bir an nefesim kesildi. Gözleriyle etrafı süzdü, sonra bana baktı. O bakışta ne kıskançlık vardı, ne de öfke… sadece yorgunluk. Yılların ağırlığı gibiydi üzerinde. Elinde bir tespih tutuyordu, parmakları titriyordu. “Şerife,” dedi yavaşça, “Biliyorum bu gece senin gecen, ama konuşmadan edemeyeceğim.” O an ne diyeceğimi bilemedim. Başımı önüne eğdim, sadece dinledim. “Ben muhtarı çok sevdim,” dedi. “Gençliğimi ona verdim, elimde avucumda hiçbir şey yokken onunla evlendim. Onunla birlikte aç da kaldım, zengin de oldum. Ama yıllar geçtikçe bir şeyler değişti. Gözleri artık bana değil, sana bakmaya başladı.” İçimden bir ürperti geçti. Ne diyebilirdim ki? Ben de bu evliliğe isteyerek girmemiştim tam anlamıyla.