Otuz beş senelik evlilikten sonra şeytan dürttü galiba... Bunca yıllık evlilikten çocuğumuz yoktu, ama kusurlu olan karım değil bendim. Karım bunu bildiği halde bir gün bile bunu yüzüme vurmamış, "Üzülme hayatım kısmetimizde yokmuş. Sanki çocuğu olmayan tek çift biz miyiz..." deyip beni hep teselli etmişti. Dedim ya şeytan dürttü diye. Bir gün otururken karıma iyice bakıp inceledim, sonra da hiç düşünmeden ona ''Bundan otuz beş yıl önce yiyecek ekmeğim, yatacak bir yatağım yoktu ..Şimdi ise her şeyim fazlasıyla var, ama altmış yaşında doksan kiloluk bir kadınla uyuyorum'' dedim. Bunu duyan karım bir müddet hiç konuşmadan yüzüme baktı, duyduklarını sindirmeye çalışır gibiydi, ne bağırdı ne de hakaret etti. Bir kaç dakika sonra yüzünde hafif bir gülümsemeyle bana dedi ki, "Üzülme hayatım paran pulun her şeyin fazlasıyla var, istersen şimdi de eğlenebilirsin ben sana mani olmam hemen ayrılalım." Karımdan yüz bulunca iyice şımarmıştım. Onun duygularını, kadınlık gururunu çiğnediğimi düşünmeden onca yıl yokluğuma katlanıp çoğu zaman benimle birlikte aç yatan hayat arkadaşımı unutmuş hemen yeni bir kadın arayışına girmiştim. Oysaki onun ne kadar hassas ruhlu olduğunu en ufak bir şeye nasıl üzülüp kırıldığını en iyi ben biliyordum. Karım da razı olduğu için tek celsede boşandık. Karım benden hiçbir şey talep etmedi ama ben kendi isteğimle iki daire, bir dükkan ve yüklüce de nakit verdim. Artık hürdüm daha doğrusu ben öyle sanıyordum. Arayan Mevlasınıda bulurmuş belasını da derler ya işte o hesap, Ondan sonra olan oldu zaten..
çok geçmeden tesadüfen uğradığım bir markette çalışan kasiyer kızı gözüme kestirmiş, artık o marketten çıkmaz olmuştum. Benim bu ısrarcı halim tavrım genç kadını da etkilemişti. Çok geçmeden senli benli olmuştuk. Kadın yirmi yaşında olduğunu, başından kısa süren bir evlilik geçtiğini, babasının olmadığını, şimdi annesiyle oturduğunu, tek gelirlerinin kendi maaşı olduğunu anlatmıştı. Erkektim ya, coşmuştum. Kadına; 'Üzülme ben hem sana, hem annene bakarım. Malım mülküm, çok param da var... gül gibi geçinip gideriz' deyip kadına evlenme teklifi ettim. Teklifimi hiç düşünmeden kabul eden kadının gözlerinin içi gülüyordu. Nihayet evlenmiş, yurt dışında geçirdiğimiz uzun bir balayından sonra yurda dönmüş, evimize gelmiştik. Evlilik hediyesi olarak karıma bir ev aldım. Karım daha bir ay olmadan, bana bile sormadan annesini de yanımıza almıştı. Karımı memnun etmek için bir dediğini iki etmiyordum. Bu arada eski karımı bir kere bile arayıp sormamış merak dahi etmemiştim. Yeni karım çok kurnazdı, huyumu bildiği için iki çift güzel sözle her dediğini yaptırıyordu. Hazıra dağ dayanmaz derler ya ben de bir buçuk yıl içinde her şeyimi karıma kaptırmış sadece elimde oturduğumuz ev kalmıştı. Bir gün karım ayrılmak istediğini söyleyince afalladım ve 'her şeyin var ben ise seni çok seviyorum, bu ayrılık istemek neyin nesi' diye sordum. Karım beni elimden tutup aynanın karşısına götürüp ; "Aynada bir kendine bak ve neye benzediğine kendin karar ver. Sana kocam derken utanıyorum. Bırak babayı dedem yaşındasın. Yetmiş iki yaşındasın ve bir gün geberip gideceksin. Hem ben çocuk istiyorum, bunu da senin gibi bir adamla yapamayacağıma göre ne diye seninle evli kalayım ki?" deyince...
Üsteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz.
Kuyruğumu kıstırıp bin bir pişmanlıkla oradan ayrıldım. Oradan ayrılmadan önce karım elime bir poşet tutuşturdu ve ''lahana sarmıştım sen seversin götür afiyetle ye'' dedi. Yaşıma başıma bakmadan yaptığım o büyük hatayı şimdi hayatta bir başıma kalmakla ödüyordum. Evet, ben bunu hak etmiştim. Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan da olmuştum...