hadisler ışığında uzmanlar tarafından birebir yeniden inşa
edildiğini biliyor muydunuz?
İşte detaylar…
Allah Rasulünün 1400 yıl önce yaşadığı evin, hadisler ışığında uzmanlar tarafından birebir yeniden inşa edildiğini biliyor muydunuz? Suudi Arabistan tarafından gerçekleştirilen bu proje kapsamında, Allah Rasulünün kaldığı oda, 3 boyutlu gezilebilecek şekilde fotoğraflandı ve gelme imkanı olmayanların da hizmetine sunuldu.
Ayrıntılar Haberin Detayındadır…
Birçoğumuz son model ekipman ve aletlerle donatılmış inşa edilmiş bir saray veya apartman hayal ediyoruz ve bunun için çalışıyor çabalıyor ve bu konuyu başarmak için de gecemizi gündüzümüzü heba ediyoruz.
Öncelikle Allâh Resûlü’nün hâne-i saâdetleri, son derece sâde idi. Şöyle bir baktığımızda, çamurdan duvarı, ağaç dallarından yapılmış hasırdan çatısı ve altında tek göz odadan oluşan 34 metrekarelik bir ev.
Hadislerde Hazreti Aişe’nin, “Birimiz istirahat ederken öbürümüz zor şartlar altında namaz kılabiliyorduk” diyerek anlattığı evin tavanının alçak olduğu ve odalarının kapıları ise siyah kıldan yapılmış keçelerden ibaretti.
Görüntülerde kılıç ve yay gibi savaş aletleri, mütevazı bir yatak ve birkaç kaç mutfak eşyasından başka bir şey görünmüyor.
PEYGAMBER EFENDİMİZİN EVİ NASILDI?
Tâbiînin büyük imamlarından Saîd bin Müseyyeb, bu odaların Emevîler döneminde yıkılıp Mescid-i Nebevî’ye ilhâk edilmeleri sebebiyle duyduğu teessürünü şöyle ifade etmiştir, “Vallâhi bunların aynen bırakılmalarını ne kadar çok isterdim! Böylece yeni yetişen nesil ve buraları ziyârete gelen insanlar, Allâh Resûlünün hayatta ne ile iktifâ ettiğini görürler de, mal çoğaltmaya ve bununla övünmeye rağbet etmezlerdi.”
Allâh’ın Resûlü’nün hâne-i saâdetleri, son derece sâde idi. Annesi, Ümmü Seleme vâlidemizin câriyesi olduğu için, çocukluğunu Allâh’ın Resûlü’nün hâne-i saâdetlerine yakın bir çevrede geçiren Hasan-ı Basrî Hazretleri, çocukken Peygamber Efendimiz’in odalarının tavanına elini dokundurabildiğini ifâde etmektedir. Bu ifâdeden hareketle, odaların pek yüksek olmadığı söylenebilir. Efendimiz’in odalarının kapıları ise siyah kıldan yapılmış keçelerden ibâretti.
Tâbiînin büyük imamlarından Saîd bin Müseyyeb, bu odaların Emevîler döneminde yıkılıp Mescid-i Nebevî’ye ilhâk edilmeleri sebebiyle duyduğu teessürünü şöyle ifâde etmiştir:
“Vallâhi bunların aynen bırakılmalarını ne kadar arzu ederdim! Böylece yeni yetişen nesil ve buraları ziyârete gelen insanlar, Allâh’ın Resûlü’nün hayatta ne ile iktifâ ettiğini görürler de, mal çoğaltmaya ve bununla övünmeye rağbet etmezlerdi.” (İbn-i Sa’d, I, 499-500)
Peygamber Efendimiz’in daracık evlerde yaşaması, yokluktan değil, dünyâ hayâtına zerre kadar değer vermemesindendi. Sadece ganimet mallarından hissesine düşen hakkını dağıtmayıp elinde tutsa, süslü saraylar ve kâşâneler yaptırabilme imkânına fazlasıyla sâhipti. Ancak O, fakrı ve zâhidâne bir hayâtı, irâdî olarak tercih ediyor, kendi hissesine düşen ganimetleri infâk etmeden de huzur bulamıyordu. Zîrâ Cenâb-ı Hakk’ın “Rahmân” sıfatının kâmil tecellîsi O’nda tezâhür hâlindeydi.
PEYGAMBERİMİZ’İN (S.A.V.) DOĞDUĞU EV
Âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili peygamberimiz, miladi 571 yılı Nisan ayının 20’sine isabet eden Rabîu-l Evvel ayının 12’nci Pazartesi gecesi tan yeri ağarırken Mekke’de şu an kütüphane olarak kullanılan evde dünyayı şereflendirdi. Ebû Tâlib mahallesinde bulunan bu ev, Efendimiz’inbüyük dedesi Hâşim b. Abdümenâf’a aitti. Onun vefatıyla oğlu Abdülmuttalib’e miras kalan ev, Abdülmuttalib’in mallarını çocukları arasında taksim etmesi sırasında Abdullah’a düşmüş, ondan da Hz.Muhammed’e (S.A.V) intikal etmişti. Peygamber Efendimiz hicretleri esnasında bu mübarek evi Hz. Ali Efendimiz’in kardeşi Akil bin Ebi Talib’e teslim etmişti.
Peygamberimiz Medine’ye hicret ettikten sonra bunda herhangi bir hak talep etmemiş,Mekke’ye geldiği zaman da bu evi kullanmamıştır. Akil’in torunları Haccâc’ın kardeşi Muhammed bin Yusuf es-Sakafi’ye sattıklarında Muhammed bin Yusuf, Beyza adındaki malikânesine ilave ettiler. Bu hane bir müddet Muhammed bin Yusuf es-Sakafi’nin adıyla anıldı. Bilâhere Harun Reşid’in zevcesi Zübeyde Hanım, bu yeri satın alarak yerini mescide dönüştürdü. Artık bundan sonra Mevlid-i Nebi (Nebi’nin doğduğu yer) ismi ile şöhret buldu. Söz konusu mescit Kanuni Sultan Süleyman zamanında (964-1557) yeniden yapıldı. Bu mescidin içinde de boş bir kubbe bulunup Hazreti Peygamber’in doğduğu nokta olarak biliniyordu. Suud idaresine geçtikten sonra mescit, günümüzdeki şekline dönüştü. (Kur’an-ı Kerim Atlası s,387) Bugü Safâ ve Merve tepeleri arasındaki sa’y yerinin tam karşısında, Mina ve Aziziye’ye giden tünelin girişine yakın yerde olan bu ev, 1379 (1959) yılından beri Mekke kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.
Diğer mübarek haneler Mescid-i Haram’ın genişlemesiyle yıkılıp Mescid-i Haram’a dâhil edilmiş, bir kısmı çarşı ve yollara katılmıştır. Rasülüllah’ın doğduğu, birçok harikulâde hadisenin cereyan ettiği o mübarek mekânı ziyaret etmek ve O’na salât-ü selam okumak elbette rahmet ve şefaate vesile olacaktır. Peygamberimiz altı yaşında iken annesi vefat edince dedesi Abdülmuttalib’in himayesine geçti. Sekiz yaşında iken dedesi de vefat edince amcası Ebu Talib onu himayesine aldı. Hz. Hatice validemizle evlenince, daha önce daha önce evinde yanında kaldığı Ebu Talib’in evinden eşinin evine taşındı. (Kur’an-ı Kerim Atlası s,392) EBU TALİB’İN EVİ Ebu Talib’in evi, Hz. Peygamber’in doğduğu ev ile Ebu Kubeys Tepesi’nin arasında idi. Hz. Ali de burada doğmuştu. Önceleri, bunun hatırasına yapılmış bir mescit bulunuyordu. Şimdi ise tamamen yıkılmış ve hac otobüslerinin garajı haline getirilmiştir. (Kur’an-ı Kerim Atlası s,392)