Allah kıyamet gününde üç şahısyle konuşmaz, yüzlerine bakmaz ve kendilerini temize çıkarmaz; onlar amacıyla acıklı azap vardır” hadisini nasıl anlamalıyız?
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şu şekilde buyurdu:
“Tanrı Teâlâ kıyamet gününde üç şahısyle konuşmaz, yüzlerine bakmaz ve kendilerini temize çıkarmaz; onlar amacıyla acıklı azap vardır:
PEKİ O ÜÇ KİŞİ KİMDİR?
DEVAMI İÇİN GÖR’SELLERE DOK/KUNUNUZ VE DİS YAPINIZ
Tanrı Teâlâ kıyamet gününde üç şahısyle konuşmaz, yüzlerine bakmaz ve kendilerini temize çıkarmaz; onlar amacıyla acıklı azap vardır:
Biri, yolculuk esnasında ihtiyacından çok suyu olup da onu başkai yolculardan esirgeyen kimse.
Diğeri, ticaret malını ikindiden sonra satarken, onu şu kadar fiyata aldım diye yemin eden, gerçek hiç de öyle olmadığı durumda müşteri kendisine inanan kimse.
Öteki de, bir devlet başkanına dünyalık hatırına biat sözü veren, kendisine para pul verirse sözünde duran, vermezse sözünden cayan kimsedir.” (Buhârî, Müsâkât 10, Şehâdât 22, Ahkâm 48, Tevhîd 24; Müslim, Îmân 171-173. Hem de bk. Ebû Dâvûd, Büyû‘ 60; Tirmizî, Siyer 35; Nesâî, Büyû‘ 6; İbni Mâce, Ticârât 30, Cihâd 42)
Hadisi Nasıl Anlamalıyız?
Hadisimizde üç bahtsız insandan söz edilmektedir. Bunların bahtsızlığı şuradan gelmektedir:
Tanrı Teâlâ kıyamet gününde onlara değer vermeyecek, kendilerinden hoşnut bulunduğunu gösteren yumUşak bir üslûpla konuşmayacak, belki de kendilerine yüz vermeyecektir.
Yüzlerine merhametle bakmayacaktır.
Kendilerini günah kirinden arındırıp temize çıkarmayacak, iyiliklerini dile getirip anmayacaktır.
Onları acıklı bir azâba uğratacaktır.
Bir mü’minin şu dünyadaki asıl amacı Cenâb-ı Hakk’ı kendinden memnun etmek, O’nun rızâsını kazanmak, merhametini elde etmek, lutfu keremiyle günahlarını bağışlatıp cennete ve cemâlullaha kavuşmak, başka bir ifadeyle cehennemin acıklı azâbından kurtulmaktır. Bunu hiçbir vakit akıldan çıkarmamak gerekir. Efendimiz’in bu ifadeleri şu âyet-i kerîmeden alınmıştır: “Tanrı’a verdikleri sözü, ettikleri yemini az bir bedelle değiştirenlere gelince, onların âhirette bir nasibi olmayacaktır, Tanrı kıyamet gününde onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak, onları temize çıkarmayacaktır; onları acı bir azâb beklemektedir.” (Âl-i İmrân sûresi, 77)
Bu bahtsız insanların ilki, çölde (ya da kırda) varbulunduğu sırada beraberinde ihtiyacından çok su olup da onu başka yolculardan esirgeyen kimsedir. Onun bahtsızlığının sebebi, Tanrı’ın kendisine esirgemeden verilen bir nimeti, kendisinin insanlardan esirgemesidir. Böyle bir hal o kimsenin son derece cimri, üstelik kendinden başkasını düşünmeyen çıkarcı biri bulunduğunu gösterir ki bu sıfatlar Cenâb-ı Hakk’ın hiç sevmediği kötü huylardır. Bu sebeple o kimseye kıyamet gününde, mademki sen ihtiyacından çok suyu benim kulumdan esirgedin, ben de bugün rAhmetimi senden esirgiyorum, diyecektir.
İkinci şanssız insan, âhireti kazanacağı yerde, dünya malı kazanacağım diye insanları aldatmaktan çekinmeyen kimsedir. Bu adam ikindiden sonra, yani akşamın yaklaştığı, piyasaın bitmek üzere bulunduğu, bundan dolayı her bireyin bir an evvelce ihtiyacını temin etmeye çalıştığı bir saatte, bu malı şu kadar fiyata aldım ya da ona şu kadar para verdiler de satmadım diye yeminler ederek malına müşteri çekmeye çalışan, gerçek hiç de öyle olmadığı durumda müşteriyi kandırmaya gayret eden ve sonuçta saf insanları kendisine inandıran kötü bir tüccardır. O da bu davranışlarıyla Cenâb-ı Hakk’ın gazabını hak eder; Onun merhametini ve rızâsını kazanamaz.
Üçüncü kötü şahıs ise devlet yönetimi gibi mühim bir konuyu çıkarına âlet eden çıkarcıdır. Bu çirkin davranış, memleketimizde daha çok seçimler söz hususu olunca gündeme gelmektedir. Bazı adayların seçmenleri birtakım menfaatler karşılığında elde ettiği bilinmektedir. Milletvekili, belediye tercihleri gibi mühim hâdiseler memleketi, din ve devleti direk alâkadar ettiği amacıyla, o konularda menfaatin mutlaka düşünülmemesi, sırf Tanrı rızâsı amacıyla hareket edilmesi gerekir. Kişinin insanca ve müslümanca yaşaması bu tercihlerin isabetli bir şekilde yapılmasına ve işin ehliyetli şahıslara teslim edilmesine bağlıdır. Böylesine mühim bir hususta şahsî çıkarını ön planda tutan şahısler, hadisimizin başında buyurulduğu gibi, kıyamet gününde Cenâb-ı Hakk’ın kendileriyle konuşmamasını, yüzlerine bakmamasını ve sonuçta kendilerini acıklı azâba uğratmasını hak etmiş olurlar.
Hadisten Öğrendiklerimiz
Tanrı Teâlâ kıyamet gününde birtakım kimselere değer vermeyecek, onlarla konuşmayacak, hem de onların yüzlerine bile bakmayacak, kendilerini temize çıkarmayacaktır. Bunun tabii neticesi olarak onlar acıklı bir azâba uğratılacaklardır. Bu hadiste onlardan üçü söz hususu edilmektedir.
Bunlardan biri, yolculuk esnasında beraberinde tespit edilen ihtiyacından çok suyu başka yolculardan esirgeyen kimsedir.
Bir başkai, ticaret malını ikindiden sonra, yani piyasa yerinde her bireyin telâşlı bulunduğu bir vakitte satarken, müşterileri kandırmak amacıyla, ben bu mala şu kadar para verdim diye yalan yere yemin eden kimsedir.
Üçüncüsü de bir devlet başkanına, dünya malı karşılığında biat edecek olan kimsedir.
Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları