Kardeşler Anneyi Miras Hırsıyla Sokağa Attı… Ama Postacının Getirdiği Zarf Her Şeyi Altüst Etti

Fırtınanın Kopuşu
Bir sonbahar akşamı, her şey patlak verdi. Aile sofrası kurulmuş, çaylar demlenmişti. Ahmet, en büyüğü, masaya yumruğunu vurarak başladı: “Anne, bu iş uzatılmayacak! Babamızın mirası hayattayken bölüşelim. Bu ev, bu tarlalar… Hepsi bizim hakkımız!” Burak, sessizce başını salladı, gözleri sandıktaki eski evraklara ilişmişti. Elif ise öfkeyle annesine döndü: “Senin yüzünden her şey karışık! Hastasın, bakıcı lazım, masraflar bize kalacak. Artık dayanamayız!”

Fatma Teyze’nin eli titredi, elindeki çay bardağı masaya çarptı. “Evlatlarım, bu ev sizin için kan terle kazanıldı. Ben ölmeden mi bölüşeceksiniz?” diye sordu, sesi kırık. Ama dinlemediler. Ahmet sandığı açtı, babalarının eski defterlerini karıştırdı. Tartışma yükseldi, sesler mahalleye yayıldı. Sonunda, kardeşler annelerinin küçük valizini topladı. “Gitmen lazım, anne. Burası artık bize dar geliyor,” dedi Elif, gözleri yaşlı ama kararlı. Fatma Teyze’yi kapıdan ittirdiler, kapıyı üstüne kilitlediler.

Mahalleli pencereden izledi, ama kimse ses çıkarmadı. “Aile meselesi,” diye mırıldandılar. Fatma Teyze, komşu Ayşe Abla’nın bahçesindeki tahta sedire sığındı. Geceyi orada geçirdi, yıldızlara bakarak dua etti: “Allah’ım, evlatlarımın kalbi taş olmasın.”

Postacının Sürprizi
Ertesi sabah, güneş doğarken postacı Hasan Efendi, bisikletiyle mahalleye uğradı. Elinde kalın bir zarf, üstünde mühürlü bir hukuk bürosu damgası. Ahmet kapıyı açtı, zarfı kaptı. “Bu neyin nesi?” diye homurdandı. İçini açtı, okudu. Yüzü bir anda soldu. Vasiyetnameydi bu – babalarının, yıllar önce gizlice yazdırdığı bir belge. “Eğer evlatlarım annelerine vefasızlık ederse, ne ev ne toprak onlara kalır. Her şey Fatma’nın olur. Onlar mirastan men olunur!”

Burak zarfı kaptı, tekrar okudu. “Bu… Bu imkansız! Baba bunu niye yapmış?” Elif’in elleri titriyordu: “Anne bizi kandırdı! O belgeyi saklamış olmalı!” Kardeşler birbirine düştü. Ahmet öfkeyle bağırdı: “Senin yüzünden, Burak! Sen o sandığı karıştırmasaydın!” Burak karşılık verdi: “Asıl sen ittin onu dışarı!” Evde fırtına kopmuştu, ama bu seferki fırtına mirasın kendisiydi.

Fatma Teyze, kapı aralığından onları izliyordu. Sessizce, gözyaşlarını silerek. İçeri girdiğinde, kardeşler donakaldı. “Evlatlarım,” dedi yumuşak sesle, “Babanız biliyordu. Sevgiyle büyüttüğünüzü sandığı kalplerin hırsla dolacağını sezmişti. Bu ev, bu topraklar… Hepsi sizin değil, bizim sevgiyle paylaştığımızdı.”

İkinci Darbe ve Yıkılış
Akşam olmadan postacı tekrar geldi. Bu sefer elinde bir tebligat zarfı: Mahkeme onayı. Vasiyet geçerliydi, itiraz hakkı yoktu. Kardeşler çöktü. Ahmet masaya yumruk attı, ama bu sefer yumruk boşluğa indi. Elif ağlayarak yere yığıldı: “Ne yaptık biz, anne? Seni sokağa attık…” Burak başını ellerinin arasına aldı, sessizce hıçkırdı.

Mahalle duydu, fısıldaşmalar başladı. “Fatma Teyze haklıymış. Miras para değil, vefa.” Kardeşler geceyi uykusuz geçirdi, birbirlerini suçladı. Ama asıl suç, unutulan annenin sevgisiydi.

Gerçek Miras
Günler sonra, Fatma Teyze eve döndü – ama bu sefer kapılar kardeşler tarafından açılmıştı. “Affet bizi, anne,” dediler diz çökerek. Fatma gülümsedi: “Affettim evlatlarım. Ama unutmayın, gerçek miras ev değil, kalbinizdeki vefa. Onu kaybederseniz, hiçbir zarf geri getiremez.”

O günden sonra, ev yeniden şenlendi. Topraklar paylaşıldı, ama en büyük pay annenin duasıydı. Hikaye, kasabada ders oldu: Hırs, zarfla yıkılır; sevgi ise kalır.
Reklamlar