Çünkü arkada görünen şey, bir eşya değildi.
Bir gölgeydi desem, eksik kalır.
Bir anıydı desem, çok fazlaydı.
Duvarın dibinde, yarı karanlıkta, sanki biri durmuş bize bakıyordu.
Net değildi ama yok da değildi.
İnsan olmayan bir bulanıklık…
Ama insan gibi duran.
Fotoğrafı gözlerime yaklaştırdım.
Sonra uzaklaştırdım.
Işığa tuttum.
Kalbim, göğsümden çıkacak sandım.
Ablam fark etti.
“Elinde ne var?” dedi.
Sesim çıkmadı. Fotoğrafı uzattım.
Uzun süre baktı.
Öyle bir bakıştı ki bu;
bir şey gördüğünü ama adını koymak istemediğini anladım.
“Bir şey yok,” dedi sonunda.
Ama kolunu omzumdan çekti.
O an anladım.
Vardı.
“Anneye benziyor,” dedim fısıltıyla.
Dememle birlikte ablamın yüzü bembeyaz oldu.
Gözleri doldu ama ağlamadı.
Hiç ağlamaz zaten, gözyaşını içine akıtır.
“Saçma,” dedi.
Ama fotoğrafı ters çevirip masanın üzerine koydu.
Bir daha bakmadı.
O gece uyuyamadım.
Gözümü her kapattığımda o siluet karşımdaydı.
Bize değil, sanki arkamıza bakıyordu.
Sanki “yalnız değilsiniz” demiyordu da
“hiçbir zaman yalnız olmadınız” diyordu.