“Bu kadar kağıt nedir anne?” diye sordu Bora; bir direğe yapışmış ıslak sayfayı çekip baktı. Tapu senedi. Gözleri büyüdü. “Tapu mu? Anne, bu nedir?” Umut “Önemli bir şey değil, ver onu,” dedi, ama Bora çoktan birden fazla belgeyi toplamıştı: üç evin tapusu; hepsi “Umut Yılmaz” adına.
Melis yaklaşıp “Ne oldu?” diye sorunca, Bora inanamaz bir sesle “Annemin üç evi var,” dedi. Umut yorgunlukla iç çekti: “Lütfen içeri girelim; her şeyi açıklarım.” Bora öfkeyle “Hayır; yağmur altında açıklayın. Madem dışarıda kalmayı seviyorsunuz,” diye üsteledi. Tam o sırada komşu kapısı aralandı; 72 yaşındaki Cemile Hanım sabahlığıyla balkona çıktı: “Bütün sokağı uyandırdınız!” Bora “Siz annemi tanıyorsunuz; onun üç evi olduğunu biliyor muydunuz?” diye sordu. Komşu, “Belki bunu evde konuşsanız daha iyi,” diye yanıt verdi, ama Bora kontrolü kaybetmişti: “Kendi annem beni üç yıl kandırmış!”
Umut titreyen sesiyle konuştu: “Oğlum, seni kandırmadım; sadece her şeyi anlatmadım.” Melis, “Saygımla ama bu çok şeyi değiştirir. Sizi geçindirmek için zorlandık; siz üç eve sahipken…” deyince, Umut fısıldadı: “Evlerden birini iki yıl önce sattım; diğerini geçen yıl.” Bora sertleşti: “Para nerede?” Umut: “Borçlarını ödemek için, Bora.”
Sessizlikte sadece yağmur vardı. Melis kocasına döndü: “Hangi borçlar?” Bora gözlerini kaçırdı; fabrikanın iflası sonrası tedarikçilere biriken borçlarını çok iyi biliyordu. Umut, “Alacaklılar bu eve gelmeye başlayınca ilk evi satıp kapattım,” dedi; Melis şokla “Bora, bana işten çıkarıldığını söylemiştin; kendi işini denediğini gizledin,” diye çıkışınca Bora “Seni endişelendirmek istemedim,” dedi. “Biz evliyiz; birlikte çözeriz,” diye karşılık verdi Melis.