Komşuların açık pencereleri arasında, daha fazla skandala dönmeden içeri girdiler. Melis havluları getirdi; kahve yaparken Bora, “Şimdi düzgünce anlat,” dedi. Umut sarınıp açtı: “Baban 15 yıl önce vefat ettiğinde bana üç ev bıraktı. Size ‘ancak aşırı ihtiyaç hâlinde kullan’ diye vasiyet etti. Küçük apartmanımı ise kız kardeşin Canan’ın tedavisi için sattım; para bitince sizinle yaşamaya geldim.”
Bora, “Peki niye zengin bir ev varken burada kaldın?” diye sordu. Umut gözlerini indirdi: “Çiçek Sokağı’ndaki o büyük ev boş değil.” “Kirada mı?” “Evet; Cemal Bey’in ailesi beş yıldır orada. Onların özel bir kızı var; her ay pahalı tedavi görüyor. Hem kira hem tedavi bütçesi yok; onlardan kira almıyorum.” Melis duygulanarak, “Yani bedava oturtuyor, üstüne tedavisine de yardım ediyorsunuz,” dedi. Umut: “Elimden geldiğince. Geceleri temizlik yapıyorum; sabah dörtte fırın, beş buçukta muayenehane, cumartesileri ev işleri…”
Bora, “68 yaşında geceleri çalışıp burada aşağılanmayı mı tercih ettiniz?” diye patladı. Umut yumuşak ama kararlı bir sesle: “Aşağılanma değil; sevgiydi. Sizin için, Cemal Bey’in kızı için… Aile için.” Sonra ıslak bavuldan sararmış bir zarf çıkardı: “Baban vefatından önce bir mektup bıraktı; yalnızca çok ihtiyaç olduğunda vermemi istedi.”
Bora titreyen ellerle açtı. Ahmet Yılmaz’ın el yazısı: “Sevgili oğlum Bora… Annene bıraktığım evler 30 yıllık emeğin güvencesidir. Annen yalnızca aşırı ihtiyaç hâlinde kullanır. Eğer bir ev satıldıysa çok önemli bir sebepledir. Merkez Meydan’daki Yapı Kredi’de annenin adına bir tasarruf hesabı var; yeniden başlamana yardım için. Ama o para yalnızca anneni gönül kırıklığın için özür diler ve yardıma gerçekten ihtiyacın olduğunu gösterirsen kullanılacak. Annen bilgedir; ona güven.”
Bora mektubu gözleri dolu bitirdi. “Bankada bir hesap mı?” “Evet,” dedi Umut; “200.000 lira.” Bora ve Melis dona kaldı. “Babanın hayat sigortası; 15 yıldır faizde.” Bora annesine baktı: ıslak, yorgun ama bakışları sevgi ve sabır doluydu. Bir anda diz çöktü: “Beni affet anne. Aptallık ettim; seni evden kovdum, ‘yük’ dedim. Oysa iki evi benim borçlarım için satmışsın; geceleri çalışmışsın; bir aileye kol olmuşsun.” Umut, oğlunun yüzünü okşadı: “Affediyorum; zor durumun öfkesiydi.” Melis de özür diledi: “Sizi savunacak cesaret gösteremedim.”
Tam o sırada kapı çaldı. Yağmur altındaki 45 yaşlarında bir adam: “Ben Cemal Demir; Umut Hanım’ın evinde kalıyorum.” İçeri girip havluyla kurulandı. “Umut Hanım’ın ev sahibi olduğunu ikinci ay öğrendim; belgeleri kontrol ederken. Sonra onun kim olduğunu anladım: Kızıma her ay ilaç getiren, işsiz kaldığımda yemek getiren, şoförlüğe başlarken depozito ödeyen kadın…” Melis hayretle Umut’a baktı; Umut “Anlatmana gerek yok,” dedi. Cemal devam etti: “Kızım Gül serebral palsi. Tedavisi ayda 4.000 lira. Umut Hanım evinde bedava oturtmakla kalmıyor, her ay 1.000 lira da destek veriyor.” Bora başı döner gibi: “O 1.000 lirayı nereden?” “Gece işleri,” diye fısıldadı Umut.